BORCUN GEREĞİ GİBİ İFA EDİLMEMESİ
(KÖTÜ İFA, EKSİK İFA, AYIPLI İFA AYRIMI)
1-GİRİŞ
6098 sayılı TBK’nın “Borcun İfa Edilmemesi” başlığı altındaki 112. Maddesinde “Borç hiç veya gereği gibi ifa edilmezse borçlu, kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, alacaklının bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür.” hükmüne yer verilmiştir. Bu hüküm, borç ilişkisinden doğan her türlü yükümlülüğün ihlaline uygulanacak genel bir kural niteliğindedir1. BU hükümde üzerinde durulması gereken kavram hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi kavramıdır. Kanun hükmünden de anlaşılacağı üzere bu konunda temelde ikili bir ayrım söz konusudur.
Hiç ifa etmeme ile gereği gibi ifa etmeme kavramlarının içleri farklı yazarlar tarafından farklı şekillerde doldurulmuştur. Örneğin Prof. Dr. Fikret Eren hiç ifa etmeme kavramının içerisine borçlu temerrüdü ile kusurlu sonraki imkansızlık kavramlarını sokmuş, gereği gibi ifa etmeme kavramını ise kötü ifa ve yan yükümlülüklerin ihlali kavramları ile doldurmuştur.2 Bununla beraber Prof. Dr. Kemal Oğuzman ise TBK m.112’nin kapsamına “sözleşeme öncesi kusurlu davranış(culpa in contrahendo sorumluluğu)” kavramını da dahil etmiştir.3 Tüm bu açıklamalara baktığımızda TBK’nın “Borcun İfa Edilmemesi” başlığı altına giren kavramları genel itibariyle borçlu temerrüdü, imkansızlık, kötü ifa, sözleşmenin müspet ihlali, gereği gibi ifa etmeme, culpa in contrahendo sorumluluğu gibi pek çok kavramın girdiği rahatça görülebilmektedir.
Bu makalede ise yukarıdaki kavramlardan özellikle kötü ifa, eksik ifa ve ayıplı ifa kavramları üzerinde duracağız. Bu kavramlar birbirine çok yakın gibi görünmesi sebebiyle sıkça birbirine karıştırılabilecek kavramlar olmasına rağmen hüküm ve sonuçları birbirinden farklıdır. Bu durum da bu kavramlar üzerinde hassasiyetle durmayı gerektirmektedir.
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 26.11.2015 tarih 2015/34668 sayılı kararında “…dava konusu olayda ayıplı ifa mı yoksa eksik ifanın mı söz konusu olduğu; burada varılacak sonuca göre satıcının sorumluluğuna gidilebilecek ihbar ve zaman aşımı süreleri ile talep hakkının kapsamının ne olduğu noktalarında toplanmaktadır. … Ayıp kavramı ile eksik iş birbirinden farklıdır. Ayıp, yasa ya da sözleşmede öngörülen unsurlardan birinin veya birkaçının eksikliği ya da olmaması gereken vasıfların olmasıdır. Eksik iş ise sözleşme konusu işlerin yapılmaması yani hiç yapılmayan iştir. Eksik ifa ise kanunlarımızda tanımı yapılmamakla birlikte, 4077 sayılı kanunun 4. Maddesinde sayılan ayıp kavramı içerisinde mütalaa olunmaktadır. …” hükmüne yer vermiştir. Dolayısıyla bu kavramların birbirinden ayırt edilmesi TBK’nın uygulama alanını da aşıp ilgili diğer mevzuatlarda da karşımıza çıkabilecek bir meseledir. Yani buradan da anlaşılacağı üzere 6098 sayılı TBK’nın 112. Maddesi özel nitelikteki ayıp hükümleri ile yarışır bir niteliktedir.
2- KÖTÜ İFA
Ayıplı ifa bakımından TBK 'da çeşitli sözleşmeler bakımından düzenlenmiş "ayıba karşı tekeffül" hükümleri uygulanır. Bu hükümler arasında en ayrıntılı düzenlenmiş olanlar; satım sözleşmesi için TBK md.219, eser sözleşmesi için TBK m.474, kira sözleşmesi için TBK m. 301'de yer alan düzenlemelerdir. Bunlarla beraber ayrıca bir mal veya hizmetten tüketici olarak yararlanmak için yapılan sözleşmelerde 6502 sayılı TKHK hükümleri -ki özellikle TKHK m.8- uygulanacaktır.
İşte bu yukarıda bahsedilenlerin ışığında "ayıplı ifa" ya ilişkin özel düzenlemelerin dışında, asli edim yükümlülüğünü yerine getirmeye yarayan diğer yan edim yükümlülüklerine aykırılıklar sözleşmenin müspet ihlalinin öneminin daha fazla görülebildiği hususlardır. Prof. Dr. Rona Serozan akdin müspet ihlaline yasal dayanak olarak TMK m.2'nin getirdiği dürüstlük kuralını, TBK m.112 ve m.117'nin sözleşmeye aykırılık kurallarından yola çıkılarak oluşturulacak toplu bir hukuki kıyas ile ulaşılabileceğinin savunmaktadır.6
Kötü ifa veya sözleşmenin müspet ihlaline bağlanan yaptırımlara baktığımızda 6098 sayılı TBK'nın ilgili hükümlerine baktığımızda karşımıza yerine göre ifa etmeme tazminatı, sözleşmeden dönme, sözleşmeyi fesih hatta aynen ifa yaptırımları bağlanabilir. Somut olaydaki verilere göre hangi yaptırımı söz konusu olacağı daha sağlıklı olarak saptanabilecektir.
3-AYIPLI İFA
Kötü ifa veya sözleşmenin müspet ihlaline bağlanan yaptırımlara baktığımızda 6098 sayılı TBK'nın ilgili hükümlerine baktığımızda karşımıza yerine göre ifa etmeme tazminatı, sözleşmeden dönme, sözleşmeyi fesih hatta aynen ifa yaptırımları bağlanabilir. Somut olaydaki verilere göre hangi yaptırımı söz konusu olacağı daha sağlıklı olarak saptanabilecektir.
6098 sayılı TBK'da ayıptan sorumluluk ilk kez özel hükümlerinde düzenlenen Satış Sözleşmeleri başlıklı birinci bölümünün içerisindeki 219. maddede yer almıştır.Söz konusu maddeye göre:
"Satıcı, alıcıya karşı herhangi bir surette bildirdiği niteliklerin satılanda bulunmaması sebebiyle sorumlu olduğu gibi, nitelik veya niteliğini etkileyen niceliğine aykırı olan, kullanım amacı bakımından değerini ve alıcının ondan belediği faydaları ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan maddi, hukuki ya da ekonomik ayıpların bulunmasından da sorumlu olur.
Satıcı, bu ayıpların varlığını bilmese bile onlardan sorumludur. "
Maddeye baktığımızda kanun koyucu söz konusu maddeyi kanunun yürürlüğe girdiği zaman yürürlükte olan 4077 sayılı kanun hükümlerini göz önünde tutarak düzenlemiştir.7
Ayıplı ifa durumunda tartışma konusu olan olay ise, hakkında özel hüküm bulunan ayıplı ifa hallerinde, davacının ayıba karşı tekeffül hükümleri yerine borcun gereği gibi ifa edilmediğine ilişkin hükümlere(TBK m.112) dayanıp dayanamayacağı konusudur. Uygulamada Yargıtay TBK m.112' ye dayanılabileceğini kabul etmiş durumdadır.8 Ancak İsviçre Federal Mahkemesi'nin verdiği kimi kararlarda ise TBK m.112 uyarınca tazminat istenebileceği kabul edildiği halde zamanaşımı ayıp hükümlerine tabi tutuluştur.
Ancak Prof. Dr. M. Turgut ÖZ' e göre borca aykırılığa ilişkin özel hüküm niteliğinde olan ayıba karşı tekeffül hükümlerinin uyulama alanına giren durumlarda genel hükümlere gidilememelidir. Bu hükümlere ilişkin muayene ve ihbar yükümlülüğü zamanında yerine getirilmediği veya özel zamanaşımı süreleri dolduğu takdirde, ayıplı ifa sebebiyle genel hükümlere dayanılarak bir hak ileri sürülememelidir.9
4-EKSİK İFA
Eksik ifa kavramı niteliği gereği yalnızca yapma borçlarında söz konusu olabilir. Yapmama borcuna bir defa aykırı davranmak bile borca aykırılık oluşturacağından eksik ifa değil ifa etmeme veya hiç ifa etmemeden söz etmek daha yerinde olacaktır. Eksik ifa, ifanın tam olarak yerine getirilmemesi durumudur. Örneğin, bahçedeki yabani otları temizlemesi için anlaşılan bahçıvanın bu otların bir kısmını temizledikten sonra işi tamamlamadan bırakması durumunda eksik ifa söz konusu olacaktır.
Yargıtay'a göre eksik ifa ile eksik iş kavramları birbirine karıştırılmamalıdır. Yukarıda da belirttiğimiz Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 26.11.2015 tarih 2015/34668 sayılı kararında "… Ayıp kavramı ile eksik iş birbirinden farklıdır. Ayıp, yasa ya da sözleşmede öngörülen unsurlardan birinin veya birkaçının eksikliği ya da olmaması gereken vasıfların olmasıdır. Eksik iş ise sözleşme konusu işlerin yapılmaması yani hiç yapılmayan iştir. Eksik ifa ise kanunlarımızda tanımı yapılmamakla birlikte, 4077 sayılı kanunun 4. Maddesinde sayılan ayıp kavramı içerisinde mütalaa olunmaktadır.Ayıp; maddi, hukuki ya da ekonomik eksiklik şeklinde ortaya çıkabilir. Maddi ayıp; bir malda madden hata bulunmasıdır. Hukuki ayıp; malın kullanımın hukuken sınırlandırılmasıdır. Ekonomik ayıp ise; malın iktisadi vasıflarında eksiklik olmasıdır."
Yargıtay'ın kararında gönderme yaptığı ilgili mevzuat maddesine baktığımızda ise; 4077 sayılı Kanun'un 4. maddesinde: "Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda ya da reklam ve ilanlarında yer alan veya satıcı tarafından bildirilen veya standardında veya teknik düzenlemesinde tespit edilen nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan ya da tahsis veya kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mallar, ayıplı kabul edilir." denilmiştir. Ancak söz konusu hükümde eksik ifaya dair herhangi bir tanımlama veya atıf mevcut değildir. Söz konusu tanım ayıplı ifaya dair yapılmış olan 6098 sayılı TBK 'nın 219. maddesiyle paralellik içerisindedir ve açıkça anlaşılabildiği üzere ayıplı ifaya ilişkindir. Bu madde tanımında eksiklik olarak nitelendirilen olgular "nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan ya da tahsis veya kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran" nitelikte olduğu için söz konusu eksiklik eksik ifa içerisinde değerlendirilemeyecektir. Dolayısıyla Yargıtay'ın söz konusu kararında eksik ifanın tanımı üzerinde durduğu söylenemeyecektir. Tüm bu açıklamalar ışığında eksik ifa ve eksik iş ayrımı gibi bir ayrımın yapılabilmesi için gerekli bir dayanak ileri sürülememiştir.
5-SONUÇ OLARAK
6098 sayılı TBK' nın 227. maddesinin 1. fıkrasına göre ayıplı ifa durumunda alıcıya 4 seçimlik yetki tanınmıştır. Söz konusu maddeye göre;
"Satıcının satılanın ayıplarında sorumlu olduğu hallerde alıcı, aşağıdaki seçimlik haklardan birini kullanabilir:
- 1. Satılanı geri vermeye hazır olduğunu bildirerek sözleşmeden dönme,
- 2. Satılanı alıkoyup ayıp oranında satış bedelinde indirim isteme,
- 3. Aşırı bir masrafı gerektirmediği takdirde, bütün masrafları satıcıya ait olmak üzere satılanın ücretsiz onarılmasını isteme,
- 4. İmkan varsa, satılanın ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesini isteme."
Bu 4 seçimlik hakkın yanı sıra, aynı maddenin 2. fıkrasında yer alan hükümde de alıcının genel hükümlere göre tazminat isteme hakkı saklı tutulmuştur. Bu açıklamadan da anlaşılabileceği gibi en azından satım sözleşmeleri açısından hem ayıba karşı tekeffül hükümleri hem de bir genel düzenleme niteliğinde olan TBK m.112 uygulanabilecektir. Dolayısıyla satım sözleşmelerinde özel norm tarafından verilmiş olan açık izin sayesinde özel normun yanda genel norm da uygulama alanı bulabilecektir.
Kötü ifa, ayıplı ifa ve eksik ifa kavramlarını ayrı ayrı açıkladığımıza göre bunlara uygulanacak müeyyideler bakımından kötü ifa ve eksik ifa ile ayıplı ifayı birbirinden ayıracağız. İlgili mevzuat hükümleri ışığında kötü ifa ve eksik ifa durumunda bir genel kural olan TBK m.112 ve devamı hükümleri gereğince tazminat söz konusu olacaktır. Ayıplı ifa durumunda ise ilgili konu başlığında da açıklanmış olan ayıba karşı tekeffül hükümleri uygulama alanı bulacaktır.
Uygulanacak hükümler arasında böyle bir fark olduğuna göre özellikle eksik ifa ve kötü ifa ile ayıplı ifa durumları arasında da bazı önemli farklılıklar söz konusu olacaktır. Eksik ifa ile kötü ifa durumundaki müeyyide TBK m.112' ye göre tazminat olduğuna göre ve bir tazminatın söz konusu olabilmesi için tazminat talep edecek tarafta bir zarar meydana gelmesi gerektiğine göre TBK m. 112 uyarınca tazminat talep edecek olan taraf da bir zarara uğramış olmalıdır. Ancak ayıba karşı tekeffül hükümlerinin uygulanabilmesi için bu hükümlere başvuracak tarafın zarara uğraması şart koşulmamıştır. Ayrıca her ne kadar m.112' de borçlunun kusursuzluğunu ispatlamadıkça kusurlu olduğu kabul edilmişse de bu borçluda kusur aranmayacağı anlamına gelmemektedir. Yani Borçlunun kusurlu olması şarttır. Sonuçta borçlu kusursuzluğunu ispat ederse TBK m. 112 anlamında sorumluluğu söz konusu olmayacaktır. Ancak ayıba karşı tekeffül hükümleri açısından bir kusur şartı söz konusu olmayacaktır. Hatta satım sözleşmelerindeki ayıba karşı tekeffüle ilişkin m.219' un 2. fıkrasındaki: "Satıcı, bu ayıpların varlığını bilmese bile onlardan sorumludur." hükmünden satıcının kusurunun olmaması durumunda dahi bu ayıplardan sorumlu olacağı anlamını çıkarabiliriz.
Kötü ifa, ayıplı ifa ve eksik ifa durumlarında uygulanacak müeyyideler arasındaki farklılıklara da kısaca değindiğimize göre bu durumlarda söz konusu olacak olan zamanaşımı süreleri arasındaki farklılıklara da değinmek gerekecektir.Ayıplı ifa durumunda ayıba tekeffül hükümleri söz konusu olacağına göre, ayıba karşı tekeffül hükümlerinde genel zamanaşımı süresi olan 10 yıla nazaran daha kısa zamanaşımı süreleri söz konusu olacaktır. Örneğin eser sözleşmelerindeki ayıba karşı tekeffül hükümlerine ilişkin zamanaşımını düzenleyen TBK' nın 478. maddesine baktığımızda teslim tarihinden başlayarak taşınmaz dışındakilerde 2 yıl, taşınmazlarda ise 5 yıllık zamanaşımına tabidir. Eğer ki ayıba karşı tekeffül hükümleri satım sözleşmesinde uygulanacaksa bu durumda ise 2 yıllık zamanaşımı söz konusu olacaktır. Kötü ifa ile eksik ifa durumlarında ise genel hüküm olan TBK m. 112 uygulanacağına göre genel zamanaşımı süresi olan 10 yıllık zamanaşımı süresi söz konusu olacaktır.
6-ÖRNEK YARGITAY KARARLARI
⇒ T.C. YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ E. 2010/572 K. 2010/13235T. 14.10.2010
... Mahkemece, sosyal tesislerin TOKİ'ye ait taşınmaz üzerine yapılmış olması, açık ayıp olarak nitelendirilip, davacının konutu teslim aldıktan sonra 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun ve BK. 198. maddesinde öngörülen sürelerde davalılara yapılmış ayıp veya eksik işler ihbarı bulunmadığından davanın reddine karar verilmişse de, dava konusu olayda 4077 sayılı yasada düzenlenen ayıplı ifa değil eksik ifa söz konusu olup, 4077 sayılı Yasanın 30. maddesine göre, bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde genel hükümlere göre uyuşmazlığın çözümü gerekli olduğundan, sözleşmeden kaynaklanan edimin ifasındaki dava konusu eksiklikler nedeniyle davacının 10 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde satıcının sorumluluğuna gidebileceği kabul edilmelidir. O halde mahkemece işin esası incelenerek, taraflar arasında ihtilafsız olan satış bedeli üzerinden gerekli indirim yapılması gerekirken yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir....
⇒ T.C. YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ 04.03.2015 E.2014/2124 - K.2015/1172
...eser sözleşmelerinden kaynaklanan iş bedelinin tahsili talepli davalarda zamanaşımı süresinin başlangıcının eserin teslim edilip edilmemesine ve sözleşmenin feshedilip edilmemesi haline bağlı olarak değiştiği gözden uzak tutulmamalıdır. Gerek mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu`nun 364. maddesinde, gerekse 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu`nun 479. maddesinde eser sözleşmelerinde iş sahibinin edimini oluşturan iş bedelinin muacceliyeti teslim şartına bağlanmıştır. Bu nedenle, eser sözleşmelerinden kaynaklanan iş bedelinin tahsili talepli davalarda, zamanaşımı süresinin işin yüklenici tarafından iş sahibine teslim edildiği tarihten itibaren başladığı kabul edilmektedir. Dairemizin yerleşmiş uygulamalarında kabul edildiği ve 30.11.2011 tarih ve 2011/6282-7054 Esas ve Karar sayılı ilamında net bir şekilde “Eser sözleşmelerinde zamanaşımının başladığı tarih, eserin sözleşmesine uygun biçimde teslim edildiği tarihtir.” ifadesine yer verilmek suretiyle vurgulandığı üzere zamanaşımı, teslimden itibaren başlar....
Tüm bu genel açıklamalardan sonra somut olaya gelince; davacının da kabulünde olduğu üzere, davacı yüklenici tarafından yükümlenen eserler, 18.06.2007 tarihi ile 18.07.2007 tarihleri arasında davalı idareye teslim edilmiştir. Teslimden sonra hakedilen iş bedeline ilişkin eldeki dava ise, karar başlığında maddi hata sonucu yazıldığı anlaşılan 11.07.2012 tarihinde değil, harcın yatırıldığı tarih olan29.03.2011 tarihinde açılmıştır.Bu süreler nazara alındığında teslimden itibaren kanunda öngörülen 5 yıllık süreler geçirilmeden dava açılmış olup, zamanaşımı söz konusu değildir...
7-DİPNOTLAR
- (1) Aral, Türk Borçlar Hukukunda Kötü İfa, Ankara, 2011, syf.69
- (2) Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 18. Baskı, Ankara, 2015, syf.1027
- (3) Oğuzman, Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt 1, 13. Baskı, İstanbul, 2015 syf. 472
- (4) Kocayusufpaşaoğlu, Hatemi, Serozan, Arpacı, Borçlar Hukuku Genel Bölüm III. Cilt, 6. Bası, İstanbul, 2014, syf.246
- (5) www.aciköğretimadalet.com/borc-iliskisinden-dogan-yukumlulukler-genel-olarak.html
- (6) Kocayusufpaşaoğlu, Hatemi, Serozan, Arpacı, Borçlar Hukuku Genel Bölüm III. Cilt, 6. Bası, İstanbul, 2014, syf.250
- (7) 6098 sayılı TBK gerekçesi md.219
- (8) Yargıtay 13.HD 19.3.1992, Karar 384/2617
- (9) Oğuzman, Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt 1, 13. Baskı, İstanbul, 2015 syf. 470, not 469